Ekolojik Tarım (Agroekoloji)

Bu yazıda konumuz endüstriyel, ekolojik tarım ve agroekoloji. Yediğimiz içtiğimiz besinlerin nasıl yetiştirildiğini ve sağlığımızın, gelecek nesillere bırakıyor olduğumuz toprakların sorumluluğunu almak için alternatiflerimizin neler olduğunu konuşuyoruz.

Burada ‘Yeni Dünyaya Uyanış’ buluşmalarında tanıştığım güzel insan emekli Ziraat Mühendisi ve öğretim görevlisi Nalan Yüksel ile yaptığımız söyleşinin soru ve cevaplarını bulacaksınız. Dilerseniz videosunu izleyin, okuyun, ya da sesini dinleyin.

Ziraat Mühendisi Nalan Yüksel ile Endüstriyel tarım, ekolojik tarım ve agroekoloji kavramlarını, günlük yaşamımızda yiyeceklerimize nasıl sahip çıkarızı araştırdığımız bir söyleşi.
Ziraat Mühendisi Nalan Yüksel ile Endüstriyel tarım, ekolojik tarım ve agroekoloji kavramlarını, günlük yaşamımızda yiyeceklerimize nasıl sahip çıkarızı araştırdığımız bir söyleşi.

Nalan 18 yıl Tarım Bakanlığına bağlı Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsünde çalışmış, doktorasını tamamlamış. 2001 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Yüksekokulu İşletme Programında 11 yıl öğretim üyesi olarak çalışmış.

İşte Nalan’a sorduğum sorular ve onun verdiği cevaplar:

SORU 1: Sen Ziraat Mühendisisin. Endüstriyel tarım ile endüstriyel olmayan tarım arasındaki farkları anlatır mısın? Üniversitelerde her ikisi de öğretiliyor mu yoksa endüstriyel tarıma mı odaklanılıyor?

Soruda ifade ettiğin gibi tarım tekniklerini iki ana grupta değerlendirmek anlamlı olacak.

Endüstriyel tarım: Tarımda sanayi malı üretircesine tek bir ürünün çok miktarda, mümkün olduğunca aynı kalite ve görünüşte adeta tornadan çıkmışçasına çeşitli kimyasallar ve makinalar kullanılarak bitkisel ve hayvansal üretimin tamamen birbirinden ayrı yapıldığı bir üretim sistemidir.

Bitkisel üretim; bizlerin MONOKÜLTÜR olarak ifade ettiğimiz çok geniş arazilerde tek çeşit tohum, fide, fidan ağır makinalar (traktörler ve hasat makinaları), sulama, kimyasal gübreler, zirai ilaç denilen böcek öldürücü, hastalık giderici ve ot öldürücü zehirler kullanılarak yapılmaktadır.

Tohumların çoğu hibrit tohumlar olup, bir sonraki yıl çiftçi tarafından kullanılamamaktadır. Hayvansal üretim; bitkisel üretimden tamamen ayrılmış tek tür ve ırk olmak üzere çok miktarda üretim amacıyla ağırlıklı olarak büyükbaş hayvanlar, küçükbaş hayvan ve kanatlılar, balıklar hareket bile edemeyecekleri ahır, ağıl, kafes ve havuzlarda, hazır yemler, antibiyotikler, çeşitli kimyasal takviyeler ve uygulamalar ile hayvanlara fiziki, biyolojik ve psikolojik zararlar veren çeşitli teknikler kullanılarak yetiştirilmekte ve kesime, satışa gönderilmektedir.

Ülkemizde ayrıca denizlerimiz ve iç sulardaki balık rezervleri zehirlenmelere maruz kaldıkları gibi kontrolsüz şekilde avlanması sonucu tükenmektedir.

Endüstriyel olmayan tarım: AGROEKOLOJİ yani EKOLOJİK TARIM olarak ifade edilmektedir. Ekolojik tarım; hayvansal ve bitkisel üretimin bir arada (POLİKÜLTÜR) yapıldığı, arazinin bulunduğu ekolojiye uyum sağlamış yerel bitki çeşitleri ile hayvan tür ve ırklarının, kimyasal gübreler, zehirler, hazır yemler.

Antibiyotik ve kimyasallar kullanmadan, hayvanların otlayıp, gezebildiği, yüzebildiği, yavrusundan ayırmadan ve ağır makineler kullanmadan doğal yapıları gözetilerek, çevredeki yabani tür ve çeşitlerin, ırkların korunduğu ve ekolojik dengenin gözetildiği  bir doğal tarım sistemidir. Ülkemizdeki balık rezervinin kontrollü avlanmasını ve su ortamının iyileştirilmesini öngörür.   

Sorunun devamında ziraat fakültelerinde hangi tarım teknikleri öğretiliyor konusuna cevabım; endüstriyel tarım teknikleri 1960 yılında Birleşmiş Milletler öncülüğünde birim alandan daha fazla ürün elde etmek üzere ‘yeşil devrim’ olarak başlatılmış ve günümüzde tüm dünyada uygulanan bir tarım sistemine dönüşmüştür.

Böylece fakültelerde sadece endüstriyel tarım teknikleri öğretilmekte ve bu teknikler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Tarımda teknolojinin geldiği aşama bilişim teknolojisinden yararlanarak m2 ye atılacak tohum, kimyasal gübre, zehir, su miktarı sürekli analiz ve izleme sonucu otomatik olarak yapılabilmekte. Benzer uygulama her bir hayvan düzeyinde yapılarak adına ‘Hassas Tarım’ tekniği denmektedir.

Endüstriyel tarımın çok uzun süredir yaygın olarak uygulandığı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde ortaya çıkan büyük sorunlar sonucunda son 15-20 yıl önce fakültelerde Ekolojik Tarım yani endüstriyel olmayan tarım teknikleri yeniden öğretilmeye ve bu tekniklerin günümüz koşullarında uygulanmasına yönelik araştırma ve geliştirme çalışmaları başlatılmıştır.

Ülkemizdeki fakültelerde ise Ekolojik Tarım derslerine ve araştırmalarına henüz başlanmamıştır. 

SORU 2:Nerede yaşadığımıza bağlı ama şehirde yaşayan ortalama gelirli bir ailenin sofrasındaki yiyeceklerin, içeceklerin ne kadarı endüstriyel tarımdan geliyor?

Günümüzde şehirlerde değil köylerde de yaşasak zehirsiz sofra kurmamız mümkün değil. Endüstriyel tarım, bizlerin geçimlik tarım dediğimiz köylerin kapalı ekonomik sistem içerisinde yaşayabildiği koşulları bir çok faktörle birlikte ortadan kaldırmıştır. Ülkemizde köy nüfusunun fazla olduğu yıllarda köylerde imece usulü çalışılır ve aileler kendi ihtiyaçları için üretim yapar ve pazara çok az ürün getirirlerdi.

Oysa bugünkü koşullarda küçük çiftçiler tarım yapamaz duruma geldiği gibi, üretim yaptıklarında kendi aile ihtiyaçlarını karşılayamamakta ve ürettiğinin tamamını satıp bir çok gıdayı para vererek almak durumundadır.

Çiftçiler kooperatif olarak çalıştıklarında da endüstriyel tarım teknikleri uygulayarak üretim yapabilmektedirler. Devlet yöneticileri, ülke yönetim şekli ne olursa olsun, endüstriyel tarım tekniklerini desteklemekte ve teşvik etmektedir.

Sonuçta, sofralarımızdaki yiyecek ve içeceklerimiz farklı yoğunlukta uygulanmış endüstriyel tarım ürünleridir.

Konuyu 2003 de yaşadığım bir anıyla örneklemek istiyorum. Hastanede oda arkadaşım Ezineli ve dağ köyünde keçi yetiştiriciliği yapıyordu. Kocası keçi peyniri getirdi ve bana da ikram ettiler. Peynir pazarda satılmayan bir lezzetteydi. Kadına sorduğumda, peyniri ailesi için keçilerin otladığı dönemdeki sütten yaptığını söyledi. Keçileri yemle beslediği dönemde sütün ağdalı bir yapıda, farklı olduğunu, bu sütlerden yaptığı peyniri pazarda ve fazla sütü de mandıraya sattığını söyledi.

SORU 3: Bir aile süpermarket yerine mahalle pazarından alışveriş yapıyorsa bu oran fark eder mi?

Günümüzde endüstriyel tarım yapmayan çiftçinin yaşamını sürdürmesi, ailesini geçindirme olanağı kalmamıştır. Küçük çiftçi aileler çaresizlik içerisindedir. Kooperatif varsa dayanışma ile endüstriyel tarım yaparak yaşamını zor da olsa sürdürebiliyor. Eğer, yerel bitki çeşitleri ve hayvan ırkları ile kimyasal gübresiz, zehirsiz, hazır yemsiz antibiyotiksiz üretim yapsa sebze meyve pazarlarından başka yerde satamamakta ve ailesini geçindirememektedir.

Ülkemizde ekolojik tarım yapan dağ köyleri, bilge çiftçiler ve bilgisini bilince dönüştürmüş kentli genç çiftçiler var ve her geçen gün çoğalıyorlar. Bu üreticileri tüketiciler olarak destekleyerek çoğaltmalı ve zehirsiz sofralar kurabilmeliyiz.

SORU 4:Organik, ekolojik, sürdürülebilir kelimeleri o kadar çok yerli yersiz kullanıldı ki sanki anlamını kaybetti. bu kavramla ilgili senin görüşlerini alabilir miyiz?

Bu soruyu Endüstriyel tarımın geldiği aşamayı, doğada oluşan tahribatı ve iklim krizine ulaşan yolculuğumuzu anlatarak yanıtlayacağım.

Endüstriyel tarım sistemiyle yetiştirdiğimiz bitki ve hayvanlar doğaya ölüm ve zehir saçmaktadır. Bunları yiyip, içen tüm canlılar zehirlenmekte, hastalanmakta ve ölmektedir. Yetiştirdiğimiz bu ürünlerin besleyici değerleri azaldığı gibi birçok hastalığa ve sakatlanmalara, yoksunluklara -kısırlık gibi- neden olmaktadır. Kanser, alerji, obezite, depresyon ve hiperaktiflik artmıştır.

Endüstriyel tarım, sadece insanlara değil, tüm canlılara ve doğal yaşama geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir. İklim krizinin nedeni sadece atmosfere karbon salımı değildir. Doğadaki yabani ve tarımsal biyoçeşitlilik azalmakta -genetik erozyon-, mikro ve makro ekosistem çeşitliliği yok olmakta, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) olan bitki ve hayvan genlerinin doğaya kaçması sonucu genetik bozulmalara -kirlilik- ve bazı koşullarda genetik yıkımlara yol açmaktadır.

Cansız varlıklar dediğimiz toprak, su ve hava üzerindeki tahribat sonucu topraklar çölleşmekte, yeraltı ve yerüstü sular zehirlenmekte, toprak ve sudaki yaşam bitmektedir. Havaya karbon salımı özellikle büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin artmasının da etkisiyle çok fazla olmakta, ormanların çeşitli nedenlerle yakılması ve kesilmesi sonucunda havanın zehirlenmesine dolaylı olarak katılmaktadır.

Endüstriyel tarımın uzun süredir uygulandığı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde tarımsal yok oluş öyle bir düzeye gelmiştir ki tarımsal üretimin devam edebilmesi, topraktan ürün alınabilmesi, sulardan yararlanılabilmesi yani tarımsal üretimin SÜRDÜRÜLEBİLMESİ koşulları ortadan kalkmaktadır.

Bu süreçte, tüketiciler de satın aldığı gıdaların, içtiği suların, soluduğu havanın kendisini hasta ettiğini, zehirlediği ve doğadaki diğer canlıları da yok ettiğini yaşayarak öğrenmeye başladılar. Dünyadaki  yaşamın kendisiyle birlikte yok olmaya sürüklendiğini iklim krizinin başlangıcını yaşadığının bilgisine ulaştı.

BM gıda ve tarım organizasyonu (FAO) bu durum sonucu sorudaki SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM kavramını geliştirmiştir. Tarımsal üretimin devam edebilmesi için endüstriyel tarımın kontrol altına alınması, yavaşlatılması doğaya verdiği zararların azaltılması özellikle yabani ve tarımsal biyoçeşitliliğin ve doğal ekosistemlerin korunmasına yönelik önlem alması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Bu durumda, FAO, ülke yöneticilerini Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma projeleri hazırlamaya teşvik etmeye ve bu projeleri desteklemeye başlamıştır. Sürdürülebilir tarım tekniği; tek bir ürünün yine geniş alanlarda ve ortamlarda, daha az kimyasal gübre, zehir, hazır yem ve antibiyotik kullanılarak ve kısmen hayvan refahı düşünülerek yapılan düşük yoğunlukta bir endüstriyel tarımdır.

AB’de Sürdürülebilir Tarım uygulamaları ”İyi Tarım Uygulamaları” (GAP: Good Agriculture Practice günümüzde birçok ülkede GLOBALGAP sertifikası adını almıştır) adı altında sertifikalı üretim olarak uygulanmaktadır.

Sorudaki ORGANİK TARIM kavramı, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki geliri yüksek tüketicilerin sağlıklı gıda talebi artınca dünya çapında perakende gıda ticareti yapan büyük şirketler kurdukları sertifika şirketleriyle ORGANİK GIDA ürünleri pazarı oluşturmuşlardır. Organik tarım; endüstriyel tarım tekniklerinin sertifika şirketlerinin güvenilirliği tartışılan kontrolleri altında çok daha az kimyasal gübre, zehir, hazır yem ve antibiyotik ve çeşitli kimyasallar kullanılarak, ağır makinalarla tek ürünün geniş alanlarda ve ortamlarda uygulanmasıdır.

Organik tarım en düşük yoğunlukta olan endüstriyel tarım tekniğidir. Ancak endüstriyel tarımın yaygınlaşması sonucunda ülkelerde çiftçilerin organik tarım yapabileceği alanlar çok azalmıştır. Organik tarımı yoksulluktan dolayı uygulayabilecek küçük üreticiler ise sertifika şirketinin ücretini ödeme gücü yoktur ve ayrıca tüm tüketicilerin organik ürünleri satın alma gücü çok sınırlıdır. Dünya genelinde organik tarım üretimi çok düşük düzeydedir ve doğayı, yaşamı korumak, insanların sağlıklı gıdaya ulaşma olanağı mümkün olmamaktadır.

EKOLOJİK TARIM ise endüstriyel olmayan tarım teknikleridir. Bu sistemde doğanın bir bütün olduğu ve her bir tarım alanı ve yörenin kendine özgü coğrafik, topografik, biyolojik ve iklimsel ekolojisi olduğu ilkesi içerisinde çiftçilerin nesillerce birikim ve deneyimleriyle geliştirip kültüre aldığı (evcilleştirdiği) yerel tür bitki çeşitleri ve hayvan ırklarının aynı alanda polikültür koşullarında yetiştirilmesidir. Bu sistemde ağır makinalar, kimyasal gübre ve zehirler, hazır yem, antibiyotik ve diğer kimyasallar kullanılmaz. Çevredeki yabani bitki ve hayvanlar bilinir ve korunur, toprak ve su dengesi gözetilir.

Ülkemizde hala korunmuş özellikle orman içi köylerde ve diğer köylerde ekolojik tarım yapma koşulları ve doğa bilgisine sahip köylüler ve hatta köyler mevcuttur. Ülkemiz biyolojik ve ekolojik çeşitlilik zenginidir. Anadolu’nun bilge köylülerinin doğaya ilişkin bilgileri çok değerli olup bunların da korunup onlarla birlikte kullanılması, çiftçi-uzman birlikteliği ile katılımcı ıslah çalışmaları, tıbbi ilaç üretimi ve benzeri çalışmalarla yok olması önlenmelidir. 

Tüketiciler yaşama ve gıdaya sahip çıkmaya karar verdiğinde çiftçilerle doğrudan buluşma yolları oluşturup, aynı zamanda bir yaşam felsefesi olan Ekolojik Tarım yaygınlaşacak.

SORU 5:Yediklerimizin kalitesinin yaşam kalitemiz ve sağlığımız üzerinde etkisi tartışılmaz. Son zamanlarda alerjiler artıyor. Gluten, laktoz derken bebekler alerjik doğmaya başladı. Bebeklerin anne karnında zehire maruz kaldıklarından söz ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Evet, soluduğumuz hava, içtiklerimiz, yediklerimiz ve evde kullandığımız temizlik malzemeleri (!) ile mutfak malzemelerimiz sonucu bebekler daha doğmadan anne karnında zehirlenmeye başlıyor. Çocuklar ve gençler kanser oluyor. Endüstriyel tarımı açıklamaya çalıştım. Üstelik son teknoloji GDO lu gıdalardan söz etmedim. Çünkü zehirlenme, doğanın yok oluşu 1960 yıllarda başladı ve günümüzde gelinen aşamda GDO lu gıdalar doğaya ve yaşama son darbeyi vuruyor. Endüstriyel tarım tüm dünyada yaygınlaşınca topraklar zehirlendi ve çölleşti. ekolojik çeşitlilik azaldı, sular zehirlendi ve içilebilir özelliğini yitirdi.  Ve tohumlar! gen kaynakları çokuluslu birkaç büyük şirketin eline geçti. Şirketler gıdaya egemen konuma geldi. Şirketler ülke yönetimleriyle çeşitli yollarla anlaşıp, köylülerin atalarından devraldıkları yerel tohumları kendi laboratuvarlarında kullanıp, etiketleyip mülkiyetine geçirmektedir.

Yaşam sürdürülemez duruma girmiştir ve iklim krizi hepimizin sorunu haline gelmiştir. Artık gençler ve çocuklar -Y ve Z kuşakları- kendi geleceklerini, uzun ve sağlıklı yaşamak istiyorlar, onları duymalıyız ve yanlarında olmalıyız. Sofraya koyduğumuz gıdanın nereden, nasıl geldiğini bilmeli ve öğrenmeliyiz…

Tüm dünyada yaşamı ve tohumu koruyan  kadınlar gıda egemenliği için çalışmalıyız. Kadınlar dünya görüşü ne olursa olsun çocuğunu sağlıklı doğurmak, beslemek ve yetiştirmek ve kendini de korumak için bunları öğrenmek, anlamak ve çözüm üretmek durumunda.

SORU 6:Çoğumuzun üretimle bir bağı yok. yiyecekle ilişkimiz para verip almak, eve getirip pişirip yemekten ibaret. Sıradan vatandaşlar olarak biz yiyeceğimize, yani aslında sağlığımıza nasıl sahip çıkabiliriz?

Bu soru birkaç yıl önce bir arkadaşımın sözünü anımsattı. ”Geleceğimizi, çocuklarımızı tarım yaparak kurtarabiliriz” demişti. Bu cümleyi ”gıda egemenliğini” şirketlerde almak olarak düşünebiliriz. Gıda egemenliğini ele geçirmiş olan bu uluslararası şirketler hem zirai ilaç (zehir) hem tıbbi ve veteriner ilaçları ile tohum üretip satmaktadır[1].

Önce kendimizden başlayalım. Tüketici olarak sağlıklı gıdaya nasıl ulaşabilirim, ne yapabilirim? deyip, araştırmaya ve arkadaşlarımızla, dostlarımızla konuşmaya, internetten incelemeye başlayalım. İnternette araştırmaya başladığınızda bu soruyu sormuş ve çözüm üretmeye başlamış sizin gibi birçok insanın olduğunu ve çeşitli örgütlenmelere gittiğini göreceksiniz[2].

Tüketiciler olarak en yakınımızdaki akrabalarımız, iş arkadaşlarımız, komşularımızla küçük bir ‘gıda topluluğu’ kurabiliriz. Başlangıçta belki sadece bazı sağlıklı gıdalara alışveriş düzeyinde ulaşabilirsiniz. Ancak ekolojik tarımın yaygınlaşabilmesi daha fazla sağlıklı gıdaların üretilebilmesi için ‘Yerel Üret, Yerel Tüket’ ilkesine uygun davranmalıyız. Gıda topluluğu olarak bir kısım gıdalarınızı karşılıklı onay sistemi kuracağınız bir veya iki küçük üreticiyle yüz yüze görüşme ve ziyaretlerin olduğu bir anlaşmayla onlardan satın almalıyız. Bunu yaptığımızda çiftçilerin de ne kadar zor koşullarda ekolojik tarım yapmaya çalıştığını, ne kadar çok engel ve zorluklarla karşılaştığını görecek, öğreneceğiz ve beraber bu zorlukları yeneceğiz.

Çiftçiler aynı zamanda tüketici onların sağlığı hem yediklerinden hem de üretim sırasında kullandıkları zehir ve kimyasallardan dolayı daha hızlı bozulmaktadır. Bizler gibi onlar da öğrenilmiş çaresizlik içerisinde bitkilere zehir atmak istemeseler de kendilerini de zehirleyerek atmakta, hazır yemler kullanmakta, kimyasal gübreler vermekte. Çünkü aldığı tohum, fide ve fidanlar, hayvanlar başka türlü ürün vermemektedir.

Ülkemizde, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, (http://www.bugday.org/blog/) gıda toplulukları, tüketici ve üretici kooperatif ve dernekleri ile ekolojik tarım yapan çiftçi ve çiftliklerle ilgili çok güzel çalışmalar yapmaktadır[3].

Derneğin sayfasından bir gıda topluluğu nasıl kurulur ve süreç içerisinde neler yapılmalı konusunda çok kısa ve öz bilgiler var. Çiftçilerle yüz yüze görüşmek, karşılıklı onay sistemi kurmak için neler yapabileceğiniz konusunda ve faaliyette olan gıda gruplarının deneyim ve çalışma bilgilerini aktarıyor. Dernek ayrıca gıda toplulukları için ayrı bir web sayfası oluşturmuştur [4].  

Sağlıklı gıdaya ulaşmak için önümüzde güzel örnekler var. Tüketicilerin sağlıklı gıdaya ulaşma isteği, doğayı ve yaşamı koruma ihtiyacı arttıkça bizlerin topluluk destekli tarım dediğimiz üretici ve tüketicinin doğrudan iletişime girdiği, karşılıklı onay sistemi çerçevesinde oluşacak küçük yerel gruplar çoğalacak.

Ekolojik tarım ve yaşam süreç içerisinde köyler ve daha sonra kasabalar düzeyinde gerçekleşecek. Hindistan’da SIKKIM eyaletinde kamu kurumu ve belediyelerin desteğiyle eyaletin tamamında ekolojik tarım uygulanmakta ve doğayı, canlı ve cansız varlıkları koruyan ekolojik eyalet düzeyinde yaşama gerçekleştirilmiştir. Ekolojik tarım sayesinde topraklar üç yıl içerisinde iyileşmiş ve sağlıklı yerel gıdalar eski verim düzeyinde üretilmeye başlamıştır[5]

Brezilya’da 35 yıl önce başlayan TOPRAKSIZLAR HAREKETİ işgal ettikleri arazilerde ekolojik bir yaşam kurdular ve ekolojik tarımla hem kendilerini hem doğadaki tüm canlıları koruyup, dünyada Başka bir Yaşam Mümkün olduğunu kanıtladılar. Bu topluluklar günümüzde kendi kurdukları yüksekokulda gençlerine ekolojik tarım tekniklerini bizdeki köy enstitüsü öğretim tekniği ile öğretmekte ve ekolojik tarımın bilimle buluşmasını hızlandırmaktadır. Fakülte diploması ülke eğitim bakanlığı tarafından kabul edilmiştir[6].

Evet sorudaki sağlığımıza nasıl sahip çıkarız sorusunu soran insan ve özellikle kadın sayısı arttıkça çok çeşitli çözüm yolları bulacak ve güzellikler yaratacağız hep birlikte.

SORU 7: Bazı liderler herkesin hem ruhları hem de gezegenimiz için balkonlarında bile olsa yiyecek üretmesini öneriyor. Sen ne dersin bu konuda?

Bu soruya balkonda ve hatta mümkünse mutfağımızda nane ve maydanoz yetiştirmekle başlamak çok güzel olur diye cevaplıyorum. Böylece hem eviniz şenlenecek hem yemekleriniz. Hem de tohum veya bir dal kök bulmak, onu büyütme çabası sizin çiftçiyi az da olsa anlamanızı, yaşadığı zorluk ve engelleri yavaş yavaş öğrenmenizi sağlayacak.

Çiftçiler üstelik bitki ve hayvanlarını ailesinin karnını doyurabilmek, geçindirmek için yapıyor. Ve çiftçiler de bizler gibi öğrenilmiş çaresizlik içinde. Sağlıklı gıda üretmek isteseler bile tek başına yapacak gücü, koşulları olmadığı gibi, kooperatif kurduklarında da tüketiciler sağlıklı gıda talep etmedikçe endüstriyel tarımla üretime devam etmek durumunda. devlet yöneticileri endüstriyel tarımı destekliyor ve teşvik ediyor.

BM FAO, örgütü endüstriyel tarımın iklim krizi koşullarının oluşmasına ve özellikle  dünyadaki yaşamın yani biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin yok olmasına yol açtığını kabul ederek, doğayı, yaşamı koruyabilmek için küçük aile çiftliklerinin ve ekolojik tarımın desteklenmesi ve teşvik edilmesi gerektiğine hem güzel örneklerin ortaya çıkması ve insanların bilinçlenerek, örgütlenerek baskı oluşturması sonucu karar vermiştir.

Ülkemizden Çiftçi Sendikaları Konfederasyonun üyesi olduğu  Via Campesina Uluslararası Köylü Hareketi, İtalya’da kurulan ve uluslararası düzeyde  faaliyet gösteren Slow Food ve Slow City ile Fransa’da başlatılan Uluslararası Topluluk Destekli Tarım Ağı URGENCI halkların gıda egemenliğini alabilmesi, endüstriyel tarımın durdurulması için küresel boyutta çalışan sivil toplum inisiyatifleridir. 

Dünyada ekolojik tarım yaygınlaşıyor, Hindistan’da SIKKIM Eyaletinde sadece ekolojik tarım yapılıyor. Brezilya’da topraksızlar hareketi bir çok yerde işgal ettikleri topraklarda ekolojik tarım uygulayarak dünyaya Başka Bir Yaşam Mümkün olduğunu gösterdi.

Ülkemizde de ekolojik tarım yapan çiftçi ve çiftlikler artıyor. Güzel örnekler arttıkça tüketiciler ile küçük üreticiler buluşacak Yerel Üret Yerel Tüket ilkesi ile hem gıdamıza sahip çıkacağız hem sağlığımızı koruyacak ve tüm canlıları doğayı kurtaracağız. Endüstriyel tarımı durdurmalıyız.  

Kısa adıyla Buğday Derneği web sayfasından veya bu linkten ekolojik ve organik tarım uygulayan çiftliklerin listesine ulaşabilir ve size yakın bir iki çiftliği gezebilirsiniz.

SORU 8:Üretici ve tüketicinin buluşarak, tohumdan, gübreye kadar üretimin her aşamasında bilinçli seçimler yapması, üreticinin mağdur olmadan sağlıklı ürün yetiştirmesini sağlamak mümkün mü? Bunun örnekleri var mı?

Ülkemizde ekolojik tarım özellikle dağ köylerinde ve doğal ortamın bozulmadığı alanlarda bilge çiftçiler ve bilgisini bilince dönüştürmüş kentli eğitimli genç çiftçiler tarafından yapılmaktadır. Çok az sayıda tüketici ekolojik gıdalara üreticilerle doğrudan Karşılıklı Onay Sistemi içerisinde Topluluk Destekli Tarım organizasyonu şeklinde ulaşabilmektedir. Sağlıklı gıdaya ulaşma çabasına giren tüketicilerin çoğu ekolojik gıdalara tüketim kooperatifleri, dernekler veya gıda toplulukları oluşturarak alışveriş düzeyinde ulaşmaktadır.

Ekolojik tarım ve yaşam için daha fazla emek harcamalı ve hem kendimizi hem tüm canlıları yaşamı koruyalım.

Ülkemizde son yıllarda sağlıklı gıdaya talep artınca bazı üretici kooperatifleri ve organik tarım yapan çiftlikler ekolojik tarım yapmaya başlamıştır. Bazı gıda toplulukları da bir veya iki küçük üretici ile Karşılıklı Onay Sistemiyle anlaşarak Topluluk Destekli Tarıma güzel örnekler oluşturmaya çalışıyor.

Bu güzel örnekler arttıkça gelecekte ülkemizde de köy düzeyinde ekolojik tarım yapılacak ve insanlarımız gıdalarına yani yabani ve evcilleştirilmiş tohumlarımıza ve hayvanlarımıza, toprağımıza ve suyumuza sahip çıkacak ve hep beraber yaşamı, doğayı savunacağız, koruyacağız.

BULUNDUĞUN YERDEN BAŞLA!

YEREL ÜRET, YEREL TÜKET ilkesi ve ÜRETİCİ-TÜKETİCİ BİRLİKTELİĞİNİ unutma!  

SADECE ALIŞVERİŞ YAPMAK YETMEZ!

GIDA EGEMENLİĞİNİ, DOĞAYI ve YAŞAMI SAVUNMAK İÇİN

BİR AVUÇ SEVGİ ve BİR ADIM YETER…

Sevgili Nalan bu söyleşi ve kapsamlı yazı için çok teşekkür ederim.

Ben de sağlıklı ve mutlu bir var oluş için daha önce yayınladığım ‘Doğru Duruş’ ve bu söyleşi gibi kaynaklar oluşturmaya devam edeceğim. Umuyorum ki hepimiz için yol gösterici olurlar.


[1] Kissinger yıllar önce sermayedarlara ”petrole sahip olursanız hükümetlere hükmedersiniz, gıdaya (tohum ve üretim sistemi) sahip olursanız tüm insanlığa hükmedersiniz” demişti. ABD Irak’ı işgal edip, Saddam’ı devirdikten sonra ilk çıkarılan yasa TOHUM YASASI’dır. Bizde Tohum yasası uluslararası şirketlerin ve kurdukları örgütün isteği ve ülke yönetimince 2006 yılında çıkarılmıştır.

[2] İtalya’da başlayan Slow Food, Slow City hareketi uluslararası boyuta ulaşmııştır. Via Campasina Uluslararası Çiftçi Hareketi ükemizin Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu ile katıldığı BM-FAO da temsil edilen ve dünyada zorunluluk haline gelen Ekolojik Tarımın BM desteğinde yaygınlaştırılması için çalışan bir organizasyondur. Çalışmalarına web sayfasından ve düzenli olarak yayınlanan Nyeleni bülteninden ulaşabilirsiniz. Fransa’daki gıda topluluklarının önderliğinde URGENCİ (urgenci.net) uluslararası topluluk destekli tarım ağı, FAO tarafından desteklenen Üreticiler ve Tüketiciler arasında Yerel Dayanışmaya Dayalı Ortaklıklar adı verilen alternatif bir ekonomik yaklaşımla vatandaşları, küçük çiftçileri, tüketicileri, aktivistleri ve ilgili politik aktörleri küresel düzeyde bir araya getirmek.

[3] Buğday Derneği, tüm canlılar için ‘Zehirsiz Sofralar Projesi’ oluşturmuştur. Proje ortağı PAN Europe (Avrupa Pestisit Eylem Ağı) olup, proje AB Sivil Toplumlar Diyaloğu V programı tarafından desteklenmektedir. 

[4] Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin UNDP GEF Küçük Destek Programı (SGP) fonuyla 2013-2014 yılları arasında yürüttüğü Doğal ve Yerel Ürüne Aracısız ve Güvenli Ulaşım Projesi, Türkiye’de doğa ile uyumlu üretim süreçlerini benimsemiş küçük üreticiler ile sağlıklı gıda talep eden tüketicilerin aracısız ve güven esasına dayalı olarak bir araya getirildiği yerel ürün zincirleri için bir model yaratılması ve iletişim ağının kurulmasını hedeflemiştir.

[5](https://happyeconews.com/2020/01/07/indian-state-bans-all-pesticides-wildlife-crops-and-tourism-flourish/). State goes 100% organic. Wildlife returns, crop yields improve, tourists flock. Governments around the world are looking to the Indian state of Sikkim to see if going organic is viable. So far all signs are pointing to yes. The state banned the import of all pesticides, herbicides, synthetic fertilizers and GMOs in 2003, becoming the world’s first fully certified organic state in 2016. At first farmers struggled with the transition, with steep declines in crop yields, but the government promised things would get better in the long run and to compensate for their losses in the short-term. A decade and a half later, “the cloud-wreathed state is starting to see the dividends” of its investment, The Washington Post reports. Within three years their harvest returned to what it used to be, says the farmer in the BBC News report below: And now the yield for most crops is actually higher than it was during the days of conventional farming, according to a report by the Center for Research on Globalization. Fruit yields are up 5%, and the state’s cash crop cardamon has increased a whopping 23%. That’s in part thanks to rebounding pollinator populations. Since pesticides have disappeared, wildlife […]

[6] http://www.dagarcikturkiye.com/brezilya-topraksiz-koyluler-hareketi-ve-turkiye-yd-358.html Yazarı Mustafa Kaymakçı 1 ekim 2011’de yayınlanmıştır.

İrem Bray

İrem Bray, Boğaziçi Psikoloji ve Londra Üniversitesi Psikiyatri Enstitüsü mezunu uzman bir psikolog ve deneyimli bir Aile Terapistidir. Hayatı, dünyaya vereceği armağanlarını keşfetme ve paylaşma yolculuğu olarak görür. Bireyden yola çıkarak toplumu halka halka dönüştüren projeler geliştirir. Ekibi ile birlikte son teknolojileri kullanarak aile terapistleri yetiştirir, dünyanın her yerinde yaşayan kişilerle, özellikle Türk ve Türklerle ilişkide olanlarla görüşerek birey, çift, aile, şirket gibi sistemleri iyileştirmek, geliştirmek üzere çalışmalar yapar. İrem Bray ve ekibine [email protected] adresinden veya 0090 538 912 33 36 ve 0044 738 7763244 telefon numaralarından hemen ulaşabilirsiniz.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir